Doktor öğretim üyesi atama kriterlerinin ağırlaşması, üniversitelerde öğretim üyesi olarak atanmak isteyen adaylar için gerekli akademik, bilimsel ve mesleki şartların önceki düzenlemelere kıyasla daha zorlayıcı hale getirilmesi anlamına gelir.
Atama kriterleri değişmesi ise bu şartların tamamen veya kısmen farklılaştırılması, yeni ölçütlerin eklenmesi ya da mevcut ölçütlerin yenilenmesi sürecini ifade eder. Bu değişiklikler akademik kaliteyi artırmak, uluslararası standartlara uyum sağlamak veya belirli alanlarda nitelikli akademisyen yetiştirmek amacıyla yapılır; ancak uygulamada adayların başvuru sürecini zorlaştırabileceği ve bazı akademik kariyer planlarını etkileyebileceği için yargısal denetime konu olmaktadır.
DOKTOR ÖĞRETİM ÜYESİ ATAMA KRİTERLERİNİN AĞIRLAŞMASI-ATAMA KRİTERLERİ DEĞİŞMESİ NEDİR?
Türkiye’de akademik kadrolara atanma süreci, 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanunu, Üniversitelerarası Kurul (ÜAK) kararları ve üniversitelerin kendi senato ile yönetim kurulu kararları çerçevesinde yürütülmektedir. Bu çerçevede, doktor öğretim üyesi atama kriterlerinin ağırlaşması ve atama kriterleri değişmesi kavramları son yıllarda hem akademisyenler hem de akademik kadro adayları açısından önemli gündem maddeleri haline gelmiştir.
Doktor öğretim üyesi atama kriterlerinin ağırlaşması, temel olarak üniversitelerde öğretim üyesi kadrosuna atanmak için gerekli bilimsel yayın, proje, akademik faaliyet, yabancı dil puanı, mesleki deneyim veya diğer ölçütlerin daha yüksek standartlara çekilmesi anlamına gelir. Örneğin, geçmişte iki adet uluslararası hakemli dergide makale yayımlamış olmak yeterliyken, yeni düzenlemelerle bu sayı beşe çıkarılabilir ya da makalelerin yalnızca belirli indekslerde (SCI, SSCI, AHCI vb.) yer alması şartı getirilebilir. Bu durum, adayların akademik dosyalarını hazırlarken çok daha fazla emek, zaman ve kaynak harcamalarını gerektirir. Doktor öğretim üyesi atama kriterlerinin ağırlaşması, akademik kaliteyi yükseltmeyi hedeflese de, kısa vadede özellikle genç akademisyenlerin kadroya girme şansını zorlaştırabilir.
Diğer yandan atama kriterleri değişmesi, yalnızca zorlaşma anlamına gelmeyebilir. Bazen kriterler gevşetilebilir, güncellenebilir veya yeni ölçütler eklenebilir. Bu değişiklikler, ülkenin yükseköğretim politikaları, bilimsel öncelikleri, uluslararası akademik standartlar veya üniversitelerin kendi stratejik planları doğrultusunda yapılır. Ancak atama kriterleri değişmesi süreci sık yaşandığında, adayların kariyer planlamasında belirsizliklere yol açar. Örneğin, bir aday başvurusunu planlarken geçerli olan kriterler başvuru süresince değişebilir ve bu değişim adayın dosyasını yeniden düzenlemesini gerektirebilir.
Özellikle doktor öğretim üyesi atama kriterlerinin ağırlaşması, yükseköğretim kurumlarında kaliteyi artırma politikalarının bir parçası olarak savunulsa da, bu durumun akademik fırsat eşitliği açısından eleştiriye açık yönleri vardır. Türkiye’deki üniversiteler arasında imkân, altyapı ve uluslararası iş birliği olanakları bakımından ciddi farklılıklar bulunur. Büyük şehirlerdeki köklü üniversiteler, akademisyenlerine daha fazla araştırma desteği sunabilirken; yeni kurulmuş veya imkanları kısıtlı üniversitelerde görev yapan akademisyenler aynı yayın ve proje sayılarını yakalamakta zorlanabilir. Böylece doktor öğretim üyesi atama kriterlerinin ağırlaşması, bölgesel ve kurumsal eşitsizlikleri derinleştirebilir.
Bunun yanında, atama kriterleri değişmesi sadece bireysel akademisyenleri değil, üniversitelerin kadro planlamasını da etkiler. Bir üniversite, belirli bir bölümde kadro ihtiyacını karşılamak için ilan açmayı planladığında, kriterlerdeki değişiklik ilan sürecini geciktirebilir veya ilan şartlarını yeniden belirlemeyi zorunlu kılabilir. Bu durum, hem öğrencilerin eğitim kalitesini hem de akademik programların sürekliliğini olumsuz etkileyebilir.
Doktor öğretim üyesi atama kriterlerinin ağırlaşması hem de atama kriterleri değişmesi, Türkiye’de yükseköğretim sisteminin dinamiklerini doğrudan etkileyen unsurlardır. Akademik kaliteyi artırmak amacıyla yapılan bu düzenlemeler, uzun vadede olumlu sonuçlar doğurabilir; ancak uygulama sürecinde adayların ve kurumların uyum sağlamasını kolaylaştıracak geçiş mekanizmalarının oluşturulması gerekir. Aksi halde, kriterlerdeki ani değişiklikler veya ağırlaştırmalar, hem akademisyen adaylarının motivasyonunu hem de yükseköğretim kurumlarının istikrarını olumsuz yönde etkileyebilir.
Akademisyenin Görev Süresinin Uzatılmaması konulu makalemizi okuyabilirsiniz.

ÜNİVERSİTELERİN YETKİSİ
Doktor öğretim üyesi atama kriterlerinin ağırlaşması ve atama kriterleri değişmesi kavramları, yükseköğretim kurumlarında akademik kadro atamalarında doğrudan etkili iki önemli süreçtir. Doktor öğretim üyesi atama kriterlerinin ağırlaşması, mevcut başvuru şartlarının daha zorlayıcı hale getirilmesini ifade eder. Örneğin, adaylardan talep edilen akademik yayın sayısının artırılması, yabancı dil puanı barajının yükseltilmesi, bilimsel projelerde görev alma şartlarının eklenmesi bu kapsamda sayılabilir. Burada amaç, üniversitenin akademik seviyesini yükseltmek ve daha nitelikli öğretim üyelerini bünyeye katmaktır. Buna karşılık atama kriterleri değişmesi kavramı, sadece ağırlaştırma değil, kriterlerin şekil, içerik veya ölçütlerinde herhangi bir değişiklik yapılması anlamına gelir. Dolayısıyla atama kriterleri değişmesi, hem kriterlerin hafifletilmesini hem de ağırlaştırılmasını kapsar.
Üniversite senatoları, Yükseköğretim Kurulu’nun (YÖK) belirlediği asgari şartları aşmamak kaydıyla kendi akademik hedeflerine uygun olarak ek koşullar belirleme yetkisine sahiptir. Bu yetki, özellikle doktor öğretim üyesi atama kriterlerinin ağırlaşması kararlarında kullanılır. Ancak bu kararların hukuki geçerliliği için ilan tarihinin net, şeffaf ve herkese duyurulmuş olması gerekir. Aksi halde, atama kriterleri değişmesi sürecinde hukuki belirsizlikler ortaya çıkar. Örneğin, senato tarafından alınan doktor öğretim üyesi atama kriterlerinin ağırlaşması kararı, resmi olarak ilan edilmeden önce başvuruda bulunan adaylara uygulanamaz. Bu durum, idarenin keyfi davranmasını engelleyen bir hukuki güvence niteliğindedir.
Atama kriterleri değişmesi sürecinde en sık rastlanan sorunlardan biri, değişikliklerin hangi tarihten itibaren geçerli olacağının net bir şekilde belirtilmemesidir. Bu tarih belirsizliği, başvuru yapan adayların hangi kurallara tabi olacaklarını bilmemelerine ve bu nedenle hak kaybı yaşamalarına yol açabilir. Eğer senato, doktor öğretim üyesi atama kriterlerinin ağırlaşması yönünde bir karar aldıysa, bu kararın açık bir şekilde ilan edilmesi gerekir. İlan tarihi ile yürürlük tarihi net belirtilmediğinde, atama kriterleri değişmesi işlemi hukuken eksik yapılmış sayılır.
Hukuki açıdan bakıldığında, doktor öğretim üyesi atama kriterlerinin ağırlaşması kararlarının geriye dönük uygulanması mümkün değildir. Bu nedenle, değişiklik öncesinde başvuru yapan adayların eski kriterlere göre değerlendirilmesi gerekir. Aksi halde, atama kriterleri değişmesi süreci hukuka aykırı hale gelir. İdarenin keyfiliğini önlemek, hukuki güvenilirliği sağlamak ve adayların haklarını korumak için süreç şeffaf yürütülmelidir.
Doktor öğretim üyesi atama kriterlerinin ağırlaşması ve atama kriterleri değişmesi süreçleri, üniversitelerin akademik kalite politikalarının en kritik araçlarıdır. Ancak bu araçların kullanımı sırasında hem hukuki hem de etik ilkeler gözetilmeli, ilan ve yürürlük tarihleri net şekilde belirlenmeli, geriye dönük uygulamalardan kaçınılmalıdır. Böylece hem akademik hedefler korunur hem de adayların hak kayıpları önlenmiş olur.
DR. ÖĞRETİM ÜYESİ YENİDEN ATAMA KRİTERLERİN AĞIRLAŞTIRMA BİÇİMLERİ NELERDİR?
Doktor öğretim üyesi atama kriterlerinin ağırlaşması, akademik yükselme sürecinde adayların karşılaşacağı koşulların önceki dönemlere kıyasla daha yüksek nitelik ve nicelik gerektirecek biçimde yeniden düzenlenmesidir. Bu ağırlaşma, yalnızca bir formalite değişikliği değil, adayların akademik üretim, proje deneyimi, dil yeterliliği ve bilimsel etki gibi alanlarda daha fazla çaba göstermesini gerektirir. Kimi zaman bu değişiklikler, uluslararası akademik standartlara uyum sağlamak amacıyla yapılır; kimi zamansa üniversitenin kendi iç kalite standartlarını yükseltme hedefi doğrultusunda uygulanır. Ancak bu noktada, atama kriterleri değişmesi sürecinin şeffaf ve öngörülebilir olması hukuki ve etik açıdan son derece önemlidir.
Yayın ve indeks sınırlamaları ele alındığında, doktor öğretim üyesi atama kriterlerinin ağırlaşması, adayın yalnızca belirli uluslararası indekslerde taranan dergilerde makale yayımlamasını zorunlu kılabilir. Önceden kabul gören bazı ulusal dergiler veya düşük etki faktörlü yayınlar artık değerlendirme dışı bırakılabilir. Bu durum, özellikle farklı akademik disiplinlerde yayın yapma imkânı sınırlı olan adaylar için dezavantaj doğurur. Eğer bu indeks sınırlamaları, ilan süreci başladıktan sonra getirilirse, atama kriterleri değişmesi hukuka aykırılık tartışmalarına sebep olabilir.
Yeni düzenlemelerle, adaylardan yalnızca yayın yapmaları değil, bu yayınlarının akademik dünyada belirli bir atıf sayısına ulaşması da beklenebilir. Bu, doktor öğretim üyesi atama kriterlerinin ağırlaşması kapsamında adayın sadece üretim değil, aynı zamanda görünürlük ve etki alanında da başarı göstermesini zorunlu kılar. Ancak ilan sonrası belirlenen yeni atıf veya etki faktörü puanları, atama kriterleri değişmesi olarak değerlendirildiğinde, adayların önceden planladıkları akademik stratejileri boşa çıkarabilir ve mağduriyet yaratabilir.
Akademide uluslararası iletişim ve bilimsel paylaşım açısından yabancı dil bilgisi kritik öneme sahiptir. Ancak YDS, YÖKDİL veya eşdeğer sınavlarda baraj puanlarının artırılması, doktor öğretim üyesi atama kriterlerinin ağırlaşması sürecinin önemli bir unsuru olarak karşımıza çıkar. Bu tür düzenlemeler, sınav takvimi ve hazırlık süresi dikkate alınmadan yürürlüğe konulduğunda, atama kriterleri değişmesi nedeniyle adayların hak kaybı yaşaması kaçınılmaz olur.
Ayrıca, puanlama sistemleri ve proje şartları önemli bir başlık oluşturur. Bazı üniversiteler, adaylardan belirli bir toplam puana ulaşmalarını, bunun da proje yürütücülüğü, patent, uluslararası iş birliği gibi ek faaliyetlerden sağlanmasını şart koşar. Bu tür düzenlemeler, doktor öğretim üyesi atama kriterlerinin ağırlaşması çerçevesinde akademisyenlerin çok yönlü faaliyetlerde bulunmasını teşvik ederken; uygulamanın ilan sonrası değiştirilmesi, atama kriterleri değişmesi olarak hukuki sorunlara yol açar.
Doktor öğretim üyesi atama kriterlerinin ağırlaşması her ne kadar kalite standartlarını yükseltmeyi hedeflese de, bu sürecin keyfi veya geriye dönük biçimde uygulanması, adaylar açısından ciddi hak kayıplarına neden olabilir. Atama kriterleri değişmesi durumlarında idare hukuku, düzenlemenin geçmişe yürümeyecek şekilde yapılmasını ve adayların öngörülebilir bir süreçte ilerlemesini zorunlu kılar. Akademik liyakat ile hukuki güvenlik arasındaki denge, bu kriterlerin belirlenmesinde en kritik unsurdur.
Doktor Öğretim Üyesi Kadrosuna Başkasının Atama İşleminin İptali konulu makalemizi okuyabilirsiniz.
DOKTOR ÖĞRETİM ÜYESİ ATAMA KRİTERLERİNİN AĞIRLAŞMASI VE ATAMA KRİTERLERİ DEĞİŞMESİ GERİYE YÜRÜME YASAĞI
Doktor öğretim üyesi atama kriterlerinin ağırlaşması, yükseköğretim kurumlarında akademik personelin atanabilmesi için öngörülen niteliklerin daha yüksek seviyelere çıkarılması anlamına gelir. Bu durum, adaylardan daha fazla akademik yayın, proje, dil yeterliliği veya uluslararası deneyim gibi ek koşullar talep edilmesi şeklinde ortaya çıkar. Ancak, bu tür değişikliklerin uygulanmasında hukukun temel ilkeleri gözetilmelidir. Özellikle, atama kriterleri değişmesi sürecinin geçmişe yürümemesi, adayların önceden bilgilendirilmesi ve başvuru sürecinde hukuki güvenliğin sağlanması gereklidir.
Atama kriterleri değişmesi, üniversiteler tarafından belirlenen akademik kadro şartlarının güncellenmesi veya yeniden düzenlenmesi sürecidir. Bu süreç, çoğu zaman Yükseköğretim Kurulu (YÖK) ve Üniversitelerarası Kurul (ÜAK) kararlarına dayansa da, uygulamada üniversitelerin senato ve yönetim kurulu kararları da etkili olur. Doktor öğretim üyesi atama kriterlerinin ağırlaşması durumunda, bu değişikliklerin hangi tarihten itibaren geçerli olacağı büyük önem taşır. Hukuki açıdan, ilan edilen bir kadro için sonradan yapılan değişiklikler geriye yürütülemez; aksi halde idarenin hukuka aykırı hareket ettiği kabul edilir.
Hukuk devleti ilkesi, doktor öğretim üyesi atama kriterlerinin ağırlaşması sürecinde en temel güvencelerden biridir. Bu ilke, kuralların önceden belirlenmesini, herkesin öngörebileceği şekilde uygulanmasını ve geriye yürümezlik prensibinin korunmasını zorunlu kılar. Atama kriterleri değişmesi ancak ilan tarihinden sonra yürürlüğe girebilir; aksi takdirde, adayların haklı beklentileri ve başvuru planları bozulur. Dolayısıyla, üniversitelerin ve YÖK’ün bu süreçte şeffaf, açık ve öngörülebilir davranması zorunludur.
Atama kriterleri değişmesi sürecinde, adayların başvuru yaptıkları tarihte geçerli olan şartlara tabi tutulmaları esastır. Doktor öğretim üyesi atama kriterlerinin ağırlaşması gibi önemli değişiklikler, yalnızca yeni açılacak kadrolar için uygulanmalıdır. Bu sayede hem hukuki güvenlik ilkesi korunur hem de adayların kariyer planlaması sekteye uğramaz. Aksi takdirde, başvuruların reddedilmesi, davaların açılması ve idarenin tazminat yükümlülüğü gibi olumsuz sonuçlar ortaya çıkabilir.
Doktor öğretim üyesi atama kriterlerinin ağırlaşması kararı alındığında, bu değişikliğin kapsamı, yürürlük tarihi ve hangi kadroları kapsadığı net bir şekilde belirtilmelidir. Atama kriterleri değişmesi sürecinin keyfi uygulanması, hem hukuki güvenliği hem de akademik adaleti zedeler. Üniversitelerin, ilan öncesi ve sonrası ayrımını net şekilde yapması, ilgili düzenlemeleri kamuya açık şekilde yayımlaması ve adaylara yeterli uyum süresi tanıması, sürecin sağlıklı yürütülmesini sağlar. Bu yaklaşım, hem akademik liyakati korur hem de hukuk devleti ilkesine uygun bir atama sürecini güvence altına alır.
UYGULAMADAKİ SORUNLAR NELERDİR?
Türkiye’de akademik kadrolara atanma süreci, hem yükseköğretim politikalarındaki değişiklikler hem de üniversitelerin kendi iç düzenlemeleriyle sürekli evrilmektedir. Bu süreçte doktor öğretim üyesi atama kriterlerinin ağırlaşması, akademisyen adaylarının önündeki en önemli engellerden biri haline gelmiştir. Yüksek yayın sayısı, uluslararası indekslerde yer alma zorunluluğu, yabancı dil yeterlilik seviyesinin artırılması gibi unsurlar, adayların akademik kariyerlerini planlamasını zorlaştırmaktadır. Aynı zamanda atama kriterleri değişmesi olgusu, bu planlamanın öngörülebilirliğini azaltarak akademik istikrarı olumsuz etkiler.
Doktor öğretim üyesi atama kriterlerinin ağırlaşması, nitelikli akademik çıktıların teşvik edilmesi amacıyla savunulur. Ancak uygulamada, belirli indekslerde yayın yapma zorunluluğu, farklı alanlarda çalışan akademisyenlerin ulusal akademik katkılarını geri plana itebilir. Bu noktada atama kriterleri değişmesi, özellikle kısa vadede yapılan ani değişiklikler, akademisyenlerin mevcut projelerini ve çalışma planlarını boşa çıkarabilir. Örneğin, bir aday uzun yıllar belirli kriterlere göre çalışmışken, yeni düzenleme ile bu çalışmaların değeri düşebilir.
Yayın baskısının artması, doktor öğretim üyesi atama kriterlerinin ağırlaşması sürecinin en çok eleştirilen yönlerinden biridir. Akademisyenler, yüksek sayıda makale yayınlamak zorunda bırakıldıklarında, bu durum nitelikten çok niceliğe odaklanmaya yol açar. Bu noktada atama kriterleri değişmesi de sürecin belirsizliğini artırır. Sürekli değişen puanlama sistemleri, hangi çalışmanın daha değerli olduğu konusunda kafa karışıklığı yaratır ve bu da akademisyenleri kısa vadeli hedeflere yönlendirir.
Etik dışı uygulamaların artışı da bu sürecin bir diğer boyutudur. Doktor öğretim üyesi atama kriterlerinin ağırlaşması, adayları daha fazla atıf alabilecekleri stratejilere yönlendirebilir; bu da çok yazarlı ve yüzeysel çalışmaları teşvik edebilir. Aynı şekilde atama kriterleri değişmesi sonrası, etik denetim mekanizmalarının yetersiz kalması, akademik kalitenin düşmesine neden olabilir. Özellikle uluslararası dergilerde makale kabul sürecinin uzunluğu, akademisyenlerin kısa sürede kriterleri karşılayabilmek için aceleci ve riskli yayın yollarına başvurmasına sebep olabilir.
Şeffaf olmayan süreçler, hem doktor öğretim üyesi atama kriterlerinin ağırlaşması hem de atama kriterleri değişmesi kapsamında en çok tartışılan konulardan biridir. Kriterlerin belirlenme sürecinde yeterli paydaş katılımının olmaması, kararların keyfi şekilde uygulanmasına zemin hazırlayabilir. Bu da yalnızca adaylar arasında değil, kurumlar arası eşitsizliklere de yol açar. Akademik liyakat yerine idari tercihlerin öne çıkması, hem bilimsel üretkenliği hem de üniversitelerin kurumsal itibarını zedeleyebilir.
Doktor öğretim üyesi atama kriterlerinin ağırlaşması ve atama kriterleri değişmesi, akademik kariyer süreçlerinin en önemli iki belirleyici faktörüdür. İyi planlanmamış ve sık değişen kriterler, akademik motivasyonu düşürürken, liyakat esaslı bir sistemin yerleşmesini de zorlaştırır. Bu nedenle, atama kriterlerinin hem nitelikli akademik üretimi teşvik edecek hem de adil ve öngörülebilir bir yapı sunacak şekilde tasarlanması, yükseköğretim sisteminin sürdürülebilirliği açısından kritik önemdedir.
İDARİ BAŞVURU SÜRECİ
Doktor öğretim üyesi atama kriterlerinin ağırlaşmasının ilan tarihinin açıkça belirtilmediği ve bu nedenle ilana kadar geçerli olan kriterler üzerinden yeniden değerlendirme talep edilmelidir. Doktor öğretim üyesi atama kriterlerinin ağırlaşması sürecinin belgelere dayandırılması; atama kriterleri değişmesine dair senato kararının yazılı örneklerinin talep edilmesi gerekir.
DOKTOR ÖĞRETİM ÜYESİ DAVALARINDA İDARE MAHKEMESİ SÜRECİ
İdare mahkemesi süreci, doktor öğretim üyesi atama kriterlerinin ağırlaşması veya atama kriterleri değişmesi sonucunda ortaya çıkan uyuşmazlıklarda başvurulacak en önemli yargı yoludur. Bu sürecin başarısı, hem usul kurallarına uyuma hem de davanın dayanaklarını açık, belgeli ve zamanaşımı içinde sunmaya bağlıdır.
Öncelikle, davacı konumundaki akademisyenin elinde somut deliller olmalıdır: ilan metni, senato kararları ve yayımlanma/duyuru tarihleri, rektörlük yazıları, kişiye tebligatlar, anabilim dalı veya bölüm yazıları (destek/yorum), yayın ve atıf listeleri, dil sınavı sonuçları, varsa proje/patent belgeleri. Bu belgeler; atama kriterleri değişmesi iddiasının tarihsel sırasını, ilanın yapıldığı ve kriterlerin ilan edildiği/tarihinin ne zaman açıklandığını göstermede hayati öneme sahiptir. Ayrıca davacı, kriterlerin geriye yürüdüğünü veya ilan öncesi uygulama iddiasını kanıtlamak üzere tarih sıralı delil düzeni sunmalıdır.
İdari yargıya başvurmadan önce rektörlüğe / ilgili birime gerekçeli itiraz sunulabilir. Bu idari müracaat zorunlu değildir; ancak öncelikle idareye başvurulması, idarenin hatasını gidermesi halinde davayı önleyebileceği gibi, dava dosyasına eklenebilecek idari cevap ve yazışma delillerinin oluşmasını sağlar. Ayrıca rektörlüğe yapılan istek (ör. senato kararının, puan tablolarının, komisyon tutanaklarının verilmesi; bilgi edinme başvurusu) “belge edinme” açısından fayda sağlar. Bilgi edinme kanalıyla veya usulüne uygun yazılı taleple, ilan, duyuru belgeleri ve komisyon tutanakları talep edilmelidir; idare belgeyi vermezse bunun tutanakla sabitlenmesi mahkemede aleyhine delil teşkil edebilir.
Dava dilekçesi hazırlanırken idari işlemin neden hukuka aykırı olduğu ayrıntılı şekilde gösterilmelidir. Dilekçeye tüm belgeler eklenmeli, tarihçe kronolojik olarak sunulmalıdır; eksik belge varsa mahkemeden belge isteme yoluna gidilebilir ama asıl deliller davacı tarafından sunulmalı.
Yürütmenin durdurulması talebi idari davalarda kritik öneme sahiptir. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanun’un 27. maddesi uyarınca mahkeme, idari işlemin uygulanması halinde telafisi güç veya imkânsız zararların doğacağı ve idari işlemin açıkça hukuka aykırı olması hallerinde yürütmeyi durdurabilir. Telafisi güç zarar göstergesi olarak, örneğin süresi bitecek sözleşme ve bununla bağlı gelir kaybı, iş ve unvan kaybı, öğretim yükümlülükleri gibi somut tehlikeler sunulur. Açıkça hukuka aykırılık için ise ilan-tarihi vs. çelişkiler, senato kararının duyurulmaması, geriye yürüme gibi kuvvetli iddialar gerekir. (İstanbul 3. İdare Mahkemesi Esas No:2024/2399).
Akademik Kadro İlanına İtiraz ve İptal Davası konulu makalemizi okuyabilirsiniz.
DOKTOR ÖĞRETİM ÜYESİ DAVALARINDA ATAMA KRİTERLERİ İLE İLGİLİ EMSAL KARALAR
- T.C. İSTANBUL 3. İDARE MAHKEMESİ ESAS NO: 2024/2399 KARARININ İNCELENMESİ
“…Uyuşmalıkta; dosya kapsamında yer alan bilgi ve belgeler ile tarafların iddia ve savunmaları dikkate alındığında davacının Akademik Yükseltilme ve Atama Kriterlerinde 10. maddesinde düzenleme altına alınan Doktor Öğretim Üyeliğine Yeniden Atanma Koşullarını sağlayamadığı açık olmakla birlikte Üniversite Senatosu’nun 17.03.2022 tarihli 47. toplantısında alınan 7 sayılı karar ile Akademik Yükseltilme ve Atama Kriterleri’nin 10. maddesine 2. fıkranın ilave edildiği,
ilave edilen bu hükümle, asgari koşulları sağlayamayan doktor öğretim üyelerine en fazla 1 yıl süreyle olmak üzere yeniden atanma imkanının getirildiği ve bu Senato kararının Yükseköğretim Kurulu Başkanlığının 01.06.2022 tarihli Genel Kurul Toplantısında; 01.01.2023 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere uygun bulunduğu, ancak davacının sözleşmesinin bitmesine/yenilenmesine çok kısa bir süre (10 gün) kala Rektörlüğün 05.12.2024 tarih, 3053635 sayılı yazısı Akademik Yükseltilme ve Atama Kriterleri’nin 10. maddesinin 2. fıkrasının mülga edildiği ve “… asgari koşulları sağlayamayan adaylar … en fazla 1 yıl ek süre ile yeniden atanabilir.” hükmünün çıkarıldığının ilgili birimlere duyurulduğu görülmektedir.
Bu durumda; sözleşmesinin bitmesine/yenilenmesine çok kısa bir süre (10 gün) kala, Akademik Yükseltilme ve Atama Kriterlerinin 10. maddesinin 2. fıkrasında bulunan hükme güvenerek sözleşmesinin yenileneceğini düşünen davacıdan, bu kadar kısa bir süre içerisinde Akademik Yükseltilme ve Atama Kriterlerinde aranan asgari atama şartlarını yerine getirmesinin öngörülebilirlik ve hakkaniyete uygun olamayacağından davacının sözü edilen asgari atama kriterlerini sağlayamadığından bahisle sözleşmesinin yenilenmemesine ilişkin dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı sonuç ve kanaatine varılmıştır.
Öte yandan, dava konusu işlem nedeniyle çalışma hürriyetinin engelleneceği, bu nedenle işlemin davacı açısından maddi ve manevi yönden telafisi güç ve imkansız zararlara yol açabileceği de açıktır. Açıklanan nedenlerle, hukuka aykırılığı açık olan dava konusu işlemin; uygulanması halinde telafisi güç zararlar doğabileceğinden 2577 Sayılı Kanunun 27.maddesi uyarınca teminat alınmaksızın YÜRÜTMESİNİN DURDURULMASINA…”
İstanbul 3. İdare Mahkemesi, ….. nın İstanbul Üniversitesi Deniz Bilimleri ve İşletmeciliği Enstitüsü’nde doktor öğretim üyesi olarak görev yapan davacının sözleşmesinin yenilenmemesi işlemine karşı açtığı davada yürütmenin durdurulmasına karar vermiştir. Davacı, sözleşmesinin sona ermesine kısa bir süre kala değiştirilen Akademik Yükseltilme ve Atama Kriterleri nedeniyle yeni şartları karşılayamadığını ve bu durumun hakkaniyete aykırı olduğunu ileri sürmüştür. Mahkeme, davacının makul bir süre içinde yeni kriterleri karşılamasının mümkün olmadığını ve bu nedenle işlemin hukuka aykırı olduğuna dair kuvvetli emareler bulunduğunu tespit etmiştir.
Mahkeme kararda, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 27. maddesi kapsamında, idari işlemin uygulanması halinde telafisi güç zararların doğabileceği ve işlemin açıkça hukuka aykırı olduğu durumlarda yürütmenin durdurulabileceğini vurgulamıştır. Davacının uzun süredir görevde olması, bilimsel çalışma süreçlerinin uzunluğu ve bölümün görev süresinin uzatılması yönündeki olumlu görüşü, mahkemenin kararını destekleyen unsurlar olarak değerlendirilmiştir. Bu bağlamda mahkeme, söz konusu değişikliğin sözleşme bitimine çok yakın bir zamanda yapılmasının öngörülebilirlik ve hakkaniyete aykırı olduğunu kabul ederek yürütmenin durdurulmasına karar vermiştir.
Karar, üniversitelerin akademik atamalarda uyguladıkları kriter değişikliklerinde adaylara makul bir geçiş süresi tanımasının hukuki zorunluluk olduğunu göstermektedir. Akademik yükseltilme ve atama kriterlerinin ani ve geçiş süresi tanımadan değiştirilmesi, adayların haklı beklentilerine ve hukuki güvenliğe zarar verebilir. Mahkemenin bu kararında, adayların haklı beklentilerinin korunması gerektiği, senato kararları ile Yükseköğretim Kurulu onaylarının yarattığı güven ortamının önem taşıdığı vurgulanmıştır.
Üniversitenin savunmasında, senato ve YÖK kararlarının mevzuata uygun olduğu, değişikliklerin hizmet gerekleri doğrultusunda yapıldığı ve takdir yetkisinin idareye ait olduğu ileri sürülmüştür. Ancak mahkeme, takdir yetkisinin keyfi ve haklı beklentiye aykırı kullanılamayacağını belirtmiştir. Değişikliklerin duyurulma ve yürürlük tarihleri ile adayın bilimsel üretim süreçleri dikkate alındığında, bu değişikliklerin adil ve şeffaf biçimde uygulanması gerektiği kanaatine varılmıştır.
Davacı açısından, yürütmenin durdurulması kararı davanın devamında hak kaybının önüne geçmek amacıyla kritik öneme sahiptir.
Nihai olarak, mahkeme esas hakkında iptal kararı verirse idari işlem hukuka aykırı bulunarak iptal edilir ve yeniden değerlendirme yapılması istenir. Ayrıca parasal haklar ödenebilir. Mahkemenin reddi halinde ise yürütmeyi durdurma kararı iptal edilebilir ve süreç devam eder. Bu kararın emsal teşkil ettiği ve benzer vakalarda idare mahkemelerince dikkate alınacağı açıktır.
- İstanbul BİM, 7. İDD, E. 2017/500 K. 2017/2058 T. 17.11.2017
Öğretim üyelerinin hizmet sözleşmesinin devamı konusunda idarenin takdir hakkı bulunmakla birlikte, akademik personelin sözleşmesinin yenilenip yenilenmemesi konusundaki yetkisinin sınırsız olmadığı, bu yetkinin kamu yararı ve hizmet gerekleriyle sınırlı olduğu, davacının görevinde başarılı olmadığının veya hizmetine ihtiyaç duyulmadığının somut bilgi ve belge ile tespitinin gerektiği açıktır.
Uyuşmazlıkta, davacının görevinde başarısız olduğuna yahut hakkında bir inceleme veya soruşturma olduğuna dair bir bilgi ve belgesinin dosyada bulunmaması, idarece davacının hizmetine ihtiyaç duyulmadığının belirtilmesine karşın bu hususu somut ve objektif biçimde kanıtlayacak herhangi bir bilgi ve belgenin eklenmemesi sebebiye, davacının sözlşemsinin yenilenmeyeceğine dair tesis edilen dava konusu işlemde hukuka uygunluk bulunmamıştır. Öte yandan, davacının sözleşmesinin yenilenmemesi sebebiyle davanın açıldığı 01/09/2015 tarihinden itibaren mahrum kaldığı parasal haklarının yasal faiziyle birlikte tazmini gerekmektedir.
Açıklanan nedenlerle, istinaf başvurusunun kabulüne, İstanbul 11. İdare Mahkemesi’nin 30/12/2016 gün ve E:2015/2, K:2016/2438 sayılı kararının kaldırılmasına, dava konusu işlemin iptaline, davacının mahrum Kaldığı parasal hak kayıplarının yasal faiziyle birlikte davacıya ödenmesine, aşağıda dökümü yapılan 339,70.-TL yargılama gideri ile Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca takdir edilen 990,00.-TL vekalet ücretinin davalı idareden alınarak davacıya verilmesine, artan posta avansının resen ilgilisine iadesine, kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren 30 gün içinde Danıştay’a temyiz yolu açık olmak üzere 17/11/2017 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
DOKTORA DENKLİK KARARINA DAVALARINDA AVUKAT DESTEĞİ
Yükseköğretim Hukuku olarak asıl uzmanlık alanlarımız doçentlik, akademik kadro ve akademik disiplin soruşturmaları ile birlikte yurt dışı diploma denklik davaları ile ÜAK doktora denklik kararına itirazlarıdır.
Bu itibarla Doktor öğretim üyesi atama kriterlerinin ağırlaşması sonucunda ortaya çıkan karara itirazları ya da Üniversitenin diğer kararına davaları ile ilgili uzman akademik kadro avukatı ile görüşmek için İLETİŞİM BİLGİLERİMİZE ulaşabilirsiniz. Bununla birlikte farklı görüşme kanalları ile görüntülü ya da farklı şekilde görüşmek için Avukata Sor formundan sorularınızı yöneltebilirsiniz.